İzleyiciler

24 Aralık 2012 Pazartesi

"2013'e bir hafta kala" yazısı

Merhaba!

Neler yapıyorsunuz, hayatlarınız nasıl gidiyor çok merak ediyorum. Okuyamıyorum sizleri.

Ben iyiyim. İş güç derken bir de aşk yaptım :) Her şey yolunda maşallah. Çok anlatamıyorum çünkü buraya ne yazdıysam hep tersine gitti. Korkuyorum artık.

2013 geliyor ya, yine ümitliyim yine şükürlerim teşekkürlerim ve dileklerim var. Bu sefer daha az ama.

Sağlık istiyorum
İşimin devam etmesini istiyorum
Sevgilimle daha da sevgili huzurlu engelsiz günler aylar yıllar istiyorum ( aslında bir ömür istiyorum ) :)
Huzurlu bir aile ve güzel yaşamak için para istiyorum

Bir önceki yıllardaki yazılarıma bakarsanız sayfalar dolusu istek var :) Bu isteklerin azalmasını sağlayan hayatımdaki adama teşekkür ediyorum. Dilerim yine daha da güzel haberleri yazmak için gelirim buraya.

Peki ya siz ne yapıyorsunuz? Nasıl gidiyor, neler değişti?
Yorumlarıma bakacağıma söz veriyorum ve sizi öpüyorum.


Belki de daha sık yazarım kim bilir...


5 Kasım 2012 Pazartesi

Sevgili Psikiyatrim

Aylar sonra seni yeniden ziyaret edebildim. Onca zaman neden gelemediğimi de söyleyeyim, param yoktu. İşsizdim. Bunalımdaydım sana çok ihtiyacım vardı ama her şey para ile... Kahretsin!

İşim var, maaşım var. Ama psikolojimden mi artık neyimden, o kadar uzun süre işsiz kalmışım ki şuan bile işsiz kalırsam korkusu yaşıyorum. Allah düşmanıma yaşatmasın.

Seni çok özledim psikiyatrim, seninle tanıştığım gün nasılda ağlamıştım o bomboş masanın önünde hatırlıyor musun? Sonra bana bakan şaşkın gözlerini görünce gülmeye başlamıştım. Ve masanın üzerinde duran peçetelere kimlerin ihtiyacı olduğunu çok iyi anlamıştım. Sana anlattığım şeyleri anladığına o kadar eminim ki, o parayı verip huzur buluyorum hep :)

Verdiğin antidepresan işe yarıyor sanki psikiyatrim. Son 3 gündür öyle bir şeye üzüldüğümü hatırlamıyorum. Yada etrafımdakilerin bir şeylerine takmadım. Beni üzecek bir şey olacaksa bile, bunun aşamalarını anlamayacağım sanırım. Hemen olacak! Oldu bitti, geçti diyeceğim.

Bu ilaç sayesinde, kadersiz ve şanssız olduğumu düşünmekten vazgeçecekmişim gibi geliyor. Umarım öyle olur. Kim ölümüne mutlu ki? Kim her şeye sahip ki? Her şeye sahip olan, yakınında olan birinin elindekileri - hayatındakileri istiyordur... (ayy inşallah hep böyle düşünmeye devam ederim)

Son 5-6 ay içinde hayatımdan 2 eski arkadaşımı çıkardım. Bunu da sana anlattım ya sevgili psikiyatrim, çok iyi geldin bana. Keşke hep param olsa da, her hafta her ay düzenli gelsem sana. En derinlere, babamın bende açtığı yaralara, onun yüzünden ilişkilerimi nasıl boktan yaşadığıma kadar insek, millete kızıp kızıp yemek yemem hakkında saatlerce konuşsak.

Sevgili Psikiyatrim, dediğin kitabını bugün ya da yarın alacağım.
Para ile gelsem de sana, beni hiç bırakma olur mu?


3 Eylül 2012 Pazartesi

Numarasını sildim

Her şeyi açıklıyor aslında bu söz: Bir gün hayatına birisi girecek ve o gün, daha öncekilerle neden işlerin yürümediğini anlayacaksın.

Unutalım gitsin şu Murat hikayesini. Balık baştan kokar. Sevgilisi olan bir adamdan hayır bekleyemem. Tamam iyi hoş yakışıklı biri fakat sevgilisini aldatmış sayılıyor. Sadakat mühim bir şeydir. Özellikle benim için... Bunu bile bile lades diyemem. Numarasını sildim. Dilerim bir daha karşılaşmayız. 

Hak ettiğim kişinin o olduğuna inanmıyorum. O kadar zaman kalbimi güzel tuttum. Geldim 25 yaşına. İşimi sevdim, aileme iyi bir evlat oldum, arkadaşlarımın kötü gününde yanındaydım, bu zamana kadar dobra ve dürüst biri oldum. Yeri geldi sadık bir sevgili oldum. 

Falcı, hayatına m-t harfleri olacak biri girecek demişti. Ama Ekim ayı sonunda demişti :) La la la demek ki bu o değil. O ya da bir başkası kim olursa olsun bu hayırlı biri olsun. Sadakati bilen, karakterli biri olsun. 

Allah sevdiklerinizi size bağışlasın.



Ve Murat hikayesinden beklenmeyen gelişmeler

http://lazanyaaa.blogspot.com/2012/06/arkadan-ittiriyorlar.html

Haziran ayında bu yazıyı yazıp Murat'ı anlatmıştım sizlere... Yazıyı okuyup buna öyle geçerseniz konuya hakim olabilirsiniz.

Cumartesi gecesi onu gördüğüm mekana gitmiştim arkadaşlarımla. İçeri girdikten 15 dk sonra bir baktım ki, önümden Murat geçiyor. Seslendim selam verdim. Aman Allah'ım yine her zamanki gibi yakışıklı. Hemen yanıma geldi. Arkadaşlarımla tanıştırdım. Bir arkadaşına bakmaya gelmiş, arkadaşları aynı yerde başka tarafta duruyormuş. Onların yanına gitmedi. Hep benimle kaldı.

"Arkadaşların yanında durmamdan rahatsız oluyorlar mı?" dedi. "Hayır kalabilirsin." dedim. Ve hiç gitmedi. Geçen sefer bu kadar sakin değildin, arkadaşınla dans ettin epey, dedim. Sen bana mı baktın hep, dedi. Evet dedim :) Gülümsedik. Hayatımda görüp, etkilendiğim böyle biri olmadı asla. Tutmadım kendimi o yüzden.

Bütün gece beraber vakit geçirdik. Ben, evet sana baktım diyince sımsıkı sarıldı bana. Kokun çok güzel dedi, o an. Parfümümü sordu, söyledim. "Sen bana ne yaptın böyle" dedi. Kalbim yerinden çıkacak gibi attı.

Artık orada mıyım değil miyim diye bakma, telefon numaranı verirsen bana haberleşelim dedi. Telefonunu çıkarttı. Listenin başında çıkan isim, "sevgilim". Ve Lazanya, yine bir hüsran yaşadı. Bu sefer aldırmadım. Sustum, trip bile atmadım ilk defa. İsmi gördüğümü, gördü. Görmüş olmalı yani...

Sabah kahvaltıya götürdü arkadaşımla beni.

Yanında o kadar rahatım ki. Sohbet edebiliyoruz, gülebiliyoruz, sanki birbirimizi yıllardır tanıyoruz... Pazar gününden beri haberleşmedik. Ondan haber gelene kadarda, kendimi tutacağım ve bir şey yapmayacağım.

Bakalım neler olacak :(

28 Ağustos 2012 Salı

Yalnız geçen bir tatil ve doğum günü

Tatil kötü geçti. Arkadaşlarımın ki ise güzel. Kafana göre arkadaş bulup tatile gitmek zormuş. Kötü bir deneyim oldu. Ailem olmadan ilk tatilime sevgilim ile gitmiştim. O bile daha güzeldi. Keşke annemle tura falan katılsaydım da...

Ofise gelmek için can attım resmen. Evime, işime dönmek istedim. Doğum günü sabahımda tek başıma kahvaltı ettim. Çoğu gece oda da yalnız uyudum, birilerini bulmak için gram uğraşmadım, en azından vicdanım rahat döndüm. Geçiyor neyse ki... Bir bir yazmak isterdim ama geçmişime günlüğüme baktığımda hatırlamak istemiyorum bunları.

Sanırım 2012 yılının bana en büyük armağanı, işim oldu. Allah bozmasın. Güzel kalpli herkesin işleri tıkırında gitsin.

Hafta geçti aradan ama hala silkelenemedim. Geçecek elbet unutacağım.


Arada duygusal boşluğa düşsem de, toparlanıyorum hemen. Gerçek hayata tutunuyorum. Başıma gelenleri ölçüp tartıyorum ve daha da çekilmez hale geliyorum.

Ama genel olarak mutluyum. 25 yaşına girdim. Bana şans ve mutluluk getireceğine inanıyorum. Şefkat ve ilgi tribine girmeden bu yazıyı burada tamamlıyorum.

Umarım sizin tatiliniz güzel geçmiştir - geçer...

1 Ağustos 2012 Çarşamba

eternal sunshine of spotless mind - sil baştan


Seneler önce izlemiştim "eternal sunshine of spotless mind - sil baştan". Bir arkadaşımın tavsiyesi ile dün yeniden izledim. Unutmuşum. Üzerinden, zaman ve başka filmler geçmiş. Büyümüşüm...

Daha farklı bir bakış açısı ile izledim filmi. Çoğu yerde aklım ve duygularım karıştı. Böyle bir "olay silme" işlemi ister miydim emin olamadım. Cevap veremedim kendime. Aslında öyle unutamadığım, derin yaralar açan olaylarım olmadı.

Ve elime bu şekilde, "... sizi hafızasından sildirdi" yazılı bir kağıt gelse aklımı kaçırabilirim. Siz acı çekin, o sildirsin oh kebap. Yok öyle, bende sildiririm valla :))

Eğer "geçmişe gitme" imkanı olsaydı, bunu değerlendirirdim ama :) Yaptığım hataları yapmazdım o zaman. Filmi izlemediyseniz kesinlikle izleyin. İzleyenler ise kendi yorumlarını aktarabilirler. Günlerce tartışabilirim :)

Filmde ilk sahnelerde kız, "sevgililer günümü kutlarsan bu çok hoşuma gider" dedi. Öyle çok güldüm ki o an. Adam bunu doğal karşıladı güldü falan. Keşke herkes net olsa, "acaba ne düşünür?" korkusu olmadan böyle pat pat söylesek :) Tamam tamam yine çok şey istemeye başladım. Susup, iz bırakan fotoğrafları sizinle paylaşıyorum.

31 Temmuz 2012 Salı

birine çok inanırsan gider

Dur bi bunu aç önce: http://fizy.com/#s/3wklw2

Asla çok sevme. Boynunun kokusunu alma. Bilme teninin kokusunu. O gidince, unutamazsın. Yaranın kabuğu soyulur, her kokusu burnuna geldiğinde. Alışamazsın.

Asla onsuz olamayacakmışsın gibi hissettirme. Korkar gider o zaman. Korkması için, bahane verme eline. Sen gitsen de, dünyalar benim de. Alışsın sevilmemeye.

Şımarma sakın seni sevdi diye. Göt gibi bırakıp gidebilir durduk yere. Bok atar üzerine. Bir de haklı çıkar, tüm bunlar yetmezmiş gibi.

Seni kıskanmıyorsa, kıskandırmaya çalışma onu. Belli ki biraz geniş, belli ki biraz rahat takılıyor. Bunaltma.

Gidecek gibiyse sakın ağlama. Elini kolunu tutma, gitsin. Sevilmediği fakat sevdiği birine gitsin. Sana çektirdiği acıları, bir başkası ona çektirsin. Yastığı gözyaşları ile ıslansın. Diğer yüzünü çevirip oraya ağlasın. Anlasın. Hatırlasın geçmişini ve sana geçirdiklerini. Ve bunun karşısında ödediği bedeli.

Asla çok güvenme. Onun lafları ile hayal kurma. Asla diyorum bak asla. Öyle bir anda gider ki, ne olduğunu anlayamazsın. Ağlayamazsın bile. Yazamazsın. "Çok güzel gidiyor, rüya gibi" dediğin kişilere, onun gittiğini söyleyemezsin bile. Susarsın sadece. Sanki bütün o süslü cümleleri kurmamış gibi, ardına bakmadan gider işte. Şaşırma, en iyi yaptığı şeyi yapıyor şuan. Gidiyor.

Gelmek istese bile, o güzel yüreğini onarmaya gücü asla olmayacak. Olsaydı gitmezdi işte, gitmezdi durduk yere.

Suçluluk duymuyorsan, vicdanın da rahatsa ağlama sakın ardından. Alkol alma, sigaralarını arttırma. Yokluğu ile sevişme. O yoksa ona ait hiçbir şeyi yüreğine koyma. Bitti kelimesini çıkarma aklından. Al cebine, götür gittiğin her yere. Gün gelecek o çok imrendiğin ilişki yanı başında bitecek. Şaşıracaksın. Belki doğum günü hediyen olacak, belki de rüyadan uyanmak için "ısır beni, çimdik at" diyeceksin. Az kaldı sabret sadece.

Ve en önemlisi kimsenin seni üzmesine izin verme, vermediğin gibi de kimseyi üzme.
Doğru kişi karşına çıkmadan kendini tüketme ve kimseyi sevme.




24 Temmuz 2012 Salı

Üç kızın macerasına az kaldı, geri sayım başlasın.


Sene 2009du. En son eski sevgilimle tatile gitmiştim. Başlar güzeldi, sona doğru boka sarma deyimini kullanabileceğimiz zamanlar olmaya başlamıştı. Tatilde, yolculukta bi de bir yerde tanırsın derler ya. Doğruymuş canlar. Tanıyorsun, o çok değer verdiğini. Tatil sonunda, ciddi giden bu ilişkiyi devam ettiremeyeceğimi anlayıp ayrılmıştım.

Yine aynı yere, bu kez üç kız arkadaş gidiyoruz. Biri her zaman duyduğunuz Nana. Hani şu, ayakkabılarını poşete koyup getiren :) Diğeri de onun iş yerinden arkadaşı Zeze. Taktığım isme bak ya! Neyse konuya odaklandım ya, bununla ilgilenemeyeceğim şimdi. Bir ara girip değiştiririm :)



Umarım tatil güzel geçer, arkadaşlarımla küs dönmek istemem. Benim ya da onların bir başkası tarafında da moralinin bozulmasını istemem. Bu nedenle telefonları uçak moduna alıp, sadece fotoğraf makinesi işlevi görmesini önereceğim. Tabi benim iş ile alakalı mail trafiğim olabilir her an!

Doğum günümde tatile denk geliyor :) Beklenti içine girmiyorum çünkü ne zaman o şeyin içine girsem, omuzlarım öne düşmüş şekilde çıkıyorum. Bu nedenle kendimi güneşe, kumsala, denize ve havuza bırakacağım. Kulaklığımdan hep şarkının sesi gelecek: http://fizy.com/#s/16qck3 İlk defa dinlenmiş olarak, bir mevsime giriş yapacağım. Ve huzurlu, yeni işime daha zinde gireceğim. Dayanamadım, yazımı yazarken bile açtım huzur şarkımı.

Gel gelelim süper haberim vardı ama yine erteledim. Tatile gitmeden yazabilitem yüksek. :)







Bi de umarım bu hale gelmeyiz tatilde ahahahhaa yıkıldım bu fotoğrafı görünce. afsdafsdafsds bunlar nasıl bu hale geldiler ya


7 Temmuz 2012 Cumartesi

Sikkoları yazar rahatlardım

Kendime bile sorar oldum bunu artık. Nerelerdeyim?

O kadar çok yazmak istediğim şey var ki, karman çorman bir yazı çıkacak ortaya diye korkuyorum.
Artık rahat yazamıyorum. Okuyan herkes üzerine alınacak diye, huzursuz oluyorum. Bu da parmaklarımı klavyeden uzaklaştırıyor. Oysa eskiden ne güzeldi, gelip blogta sikko giden her şeyi paylaşır, rahatlardım.

Kısaca neden yokum kısmından bahsedeyim, işe gidiyorum sabah. Enerjim üst seviyede oluyor, neşeli kıpır kıpır. Sonra ters bir şey oluyor ve yerle bir oluyorum. Dokunsanız ağlarım o derece. Zaten çabuk kırılan bir yapım var :/ Bu da benim için kötü oluyor. Demoralize oluyorum. Keşke umursamaz olsaydım fakat o zaman işime bu kadar özen gösterebilir miydim bilmiyorum. Hiç değilse, kırılıp gücenmezdim bu kadar...
Tam o gün kötü çıkıyorum işten diyelim, ertesi sabah her şey süper oluyor. Eksilerde gezen enerjim birden tavan yapıyor. Mutlu olur olmaz arkadaşlarımla plan yapıyorum ve günün yorgunluğunu unutup onlarla görüşüyorum. Size 1-2 yazı önce anlattığım Nana ile barıştık. Şuan için maşallah diyelim ve dostluğumuza kaldığımız yerden devam edelim... Şu yaştan sonra arkadaş kazığı yiyip onu sindirecek dermanım yok.

Tatlişko iş arkadaşımda istifa etti geçen hafta, hayırlısı olur umarım onun için. Güzel yerlere gelir, bende ona hayırlı olsuna gidip çiçek alırım :) Eğleniyorduk iyi anlaşıyorduk ama iş hayatı işte. Büyüdükçe anlıyor insan bunu...

Sağlığıma gelince, tosun gibiyim maşallah. Yediklerime dikkat etmekle beraber, sadece sıkılaşıyorum sanırım erimişliğim yok henüz. Aşk hayatından hiç bahsetmesem daha iyi, keyfiniz kaçmasın. Sanırım artık sevgili olaylarını geçtim ben. İşimi düzgün yapıp, sonunu evlilik olarak görebileceğim bir ilişki istiyorum. Bu nedenle cacık benim işler... Ya da şuan resmiyette biri yok diye böyle konuşuyorumdur. Gerçi, değmeyecek biri için kendimi üzmek, fedakarlık yapmak istemiyorum. Başkası uğraşsın benim için, ben iyi bir sevgiliyim. Lanet şekilde anaç ruhluyum ama iyiyim lan ben. O beni bulsun, o bana söylesin, ilk o beni sevsin, gitmesin, kanıtlasın yani. Çünkü hayatımda artık buna gücüm yok. Bir şeyler hazır olsun. Kurulu gelsin.

Çok bezmiş bezmiş konuştum değil mi? Gitme vakti...


Bak gün içinde, genelde buradayım ben: https://twitter.com/lazanyam


28 Haziran 2012 Perşembe

Ne istediğimi bilmeyi isterdim




Tutarlı ve istikrarlı olduğumu söylüyorum son 5-6 aydır fakat bundan eser göremiyorum. 
Belki de daha uzun zamandır...

İşe odaklandığım zaman gözüm bir şey göremiyor. İsteklerimi sayfalarca sıralayan ben, hayatımı kısıtlamaya başlıyorum. İçmeli sıçmalı programların eğlenceli elemanı olan ben, artık 01:00 civarı esnemeye ve "eve gidelim yeaa" diye huysuzlanmaya başlıyorum. Eve gidince de, öyle uykum falan açılmıyor. Devrilip yatıyorum. Bu nedenle programlarımı, bahçeli huzurlu yerlerden yapıyorum. Havuza falan gidiyoruz. Bronzlaşmak için yoğun çaba sarf ediyorum. Havuz + solaryum şeklinde... Fakat 2009dan beri güneş görmeyen süt mısır tenim, direniyor yanmamak için. Canım sıkılıyor haliyle... Yapacaklar sınırlı.


Bazen diyorum. Lan neden benim sevgilim yok?! Olsaydı iş çıkışı gitseydik, sakin bir yere. Ben ona ofis dedikodusu yapsaydım, o bana. Sonra arkadaşlarımız gelirdi, bira içmeye giderdik. Paramız yoksa da büfeden içecek bir şeyler alıp giderdik parka bahçeye... Hey yavrum hey. Ne güzel olurdu lan. 


Ama yok işte olmuyor. Artık kalbim atmıyor. Tam atacak oluyor. Durduruyorum kendimi. Yapma diyorum! Bu da "üzebilir seni". Sanırım yüreğim yorgun ve kırgın. Güvenimi o kadar kaybettim ki, üzülmekten ve hayal kırıklığına uğramaktan bıktım ki psikolojik yardım almayı düşünüyorum. Bu negatif düşüncelerimi de etrafa yayıyorum demek ki, yalnızım hacı.

Sonra vazgeçiyorum. Ne güzel ofisten çıkıp, 45dk eve kadar yürüyorum. İstersem bir arkadaşımla buluşup, bir şeyler içip eve gidiyorum. Sevgilim olsa ona vakit ayırabilir miyim, sıkılır mıyım bilmiyorum :/ Çok kararsızım. Ama istiyorum da bir yandan. Böyle işte.

Geldi yaz ayları, gevşedi gönül yayları.

https://twitter.com/lazanyam

http://www.formspring.me/lazanya

20 Haziran 2012 Çarşamba

EN SAĞLAM KAZIKLAR, EN YAKINLARDAN GELİR


Tumblr_m50wncdaay1rr7hzwo1_500_large

Mayıs ve Haziran ayının cenabet olduğunu söylemek istiyorum. Ama söyleyemem üç aylardayız. Valla ağzım yüzüm yamulur.

Bu iki ay içinde, işe girmem dışında tek bir olumlu gelişme olmadı. Aksine berbat, ürkünç, sinir bozan ne varsa gelip beni buldu. Rejim hikayemden bahsetmiyorum bile, bayram tatilinde dana gibi gezinirim ortalarda. Neyse anlatmaya başlasam iyi olacak.

Çok yakın bir kız arkadaşım şuan alışkın olmadığım ve kendimce onay vermediğim bir ilişki yaşıyor. İkisiyle de şahsi problemim yok. Kendi hayatları, özgür kararları. Fakat ben yine lanet olası anaç yapımla yaklaşıp, "ailen bu ilişkiye onay vermezse ileride üzülebilirsin" diyerek konuya girdim. Tabi şuan gözü aşktan kapanmış olan arkadaşım benden soğudu. 1-2 hafta görüşmedik. Yoğunluğumuzu öne sürdük ikimizde... Sonra bana cumartesi gecesi bir mesaj geldi. "Ben sizde kalacağım diye izin aldım evden ama o'nda kalacağım. Annem ararsa beni idare eder misin, haberleşelim." tarzında bir şeydi. Sessiz kalmayı tercih ettim çünkü benimle görüşmek yerine, sevgilisinde kalmayı tercih etmişti. Hemde ailesine benimle olacağını söyleyerek.

Aradan bir hafta geçti ve gece dışarı çıkacağımızı öğrenip, bende geleceğim dedi. Güzel hızlı bir adımdı, soğukluk gidebilirdi. Ama öyle olmadı.

Yanımıza geldi, elinde poşet. Poşetin içinde topuklu ayakkabıları. Eve söylemeden yapılan planlarda genelde böyle olur. Tamamdı her şey. Daha sonra köpeğe yemek vermeye gittik. Orada da samimi bir konuşma ortamı olmadı. Bizimle bir şey paylaşmadı. Neler yapıyorsun dediğimizde sadece "iş,güç" dedi. Konuşma sırasında telefonuna uzun bir mesaj geldi, yüzü düştü. Gördüm ama üstelemek istemedim. Tahmin ettim sevgilisinden geldiğini. Zaman konuşmadan geçti, artık gideceğimiz yere doğru hareket edecektik ki, Kara'ya "geçerken beni de eve bırakır mısın?" dedi. Şaşırdık "naassı yanii" dedik. "Ben öyle sizi görmeye geldim, görüşemiyorduk." dedi. Tutamadım kendimi, "köpeğe yemek vermeye topuklu ayakkabılarını bu yüzden mi getirdin dedim?" Neler dedi o an hatırlıyorum. Kırılmış ve kızmıştım. Hala sevgilisinden gelen mesajla alakalı olduğunu itiraf etmiyordu. Dayanamadım onu da söyledim. "Az önce gelen mesaj sevgilindendi değil mi? İzin vermiyor, sende eve dönüyorsun." dedim. Ses tonu değişti ama yine de evet diyemedi. Israrla bizi görmeye geldiğini tekrarladı. O dakikadan sonra konuşmadım. Biz onunla kaç yıldır arkadaşız, kirlimizi, pisliğimizi, kusmuğumuzu, kalbimizi, derdimizi her şeyimizi anlatırız. Onay vermesek bile destek oluruz. Fakat o bu adamı korumak adına, bunu bile itiraf edemedi. Hayır dedi inatla. "Ben sizinle vakit geçirmek istiyordum fakat tartıştık - ya da izin vermedi. Ben onu seviyorum, beni anlayın gelemem." diyebilirdi. Demedi.

1,5 aydır falan konuşmuyoruz. Bana mesaj attı bir kere "börek var çay var, gel ye" diye. Bu bile kırıcıydı bence. Ama bir adımdı. "Görüşüp konuşacaksak, dışarıda yapalım bunu." dedim. "Bunu bir özür mesajı olarak algılama, ben hatalı değilim. Sen saygısız birisin. Başkalarının hayatına saygı duymuyorsun ama saygı bekliyorsun. Hep sen kırılıp, üzülüyorsun sanki." dedi. Oysa, açıklamasını yalana başvurmadan yapsaydı zaten beklediği saygıyı görecekti. Orada bizi salak yerine koyup, elimde topuklu ayakkabı poşetiyle köpek doyurmaya geldim demeseydi iyi olacaktı.

O koç burcu ben ise aslan. İkimizde "dediğim dedik, çaldığım düdük". Aradan zaman geçtikçe daha da kopuyor ve öfkeleniyorum. Daha önce de beni erkek arkadaş uğruna, gecenin yarısı sokakta bırakıp gitmişti. Üzülüp, korkup ağladığım olmuştu ama şimdi görüyorum ki, yılın malı ödülünün 2012 sahibesi ben olacağım. Keşke böyle olmasaydı ya da ben bu kadar arkadaşlarıma değer verip bağlanmasaydım. Diğer sikko arkadaşlar gibi tekme atıp, günümü gün etseydim. Ama ben asla öyle olamayacağım.

Sonrasında, ailevi bir problem ortaya çıktı. Ablam kötü haberi bir cuma sabahı paylaştı benimle. Evden çıkıp, işe geldiğim yol boyunca telefonda konuştuk. Ofise nasıl girdim, o günü ne gibi hatalarla kapattım sayamıyorum bile. Bu problemi anlatamasam da, benim için büyük önem taşıdığını ve psikolojimi sarstığını söyleyebilirim. Uykusuz geceler geçirdim, alkol alma isteğim arttı, insanlara olan tahammülümü yitirdim.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Kara ile de bütün iplerimi kopardım. Satıcılığına, beni zor durumda bırakmasına artık katlanamadım. Yapılan bir şaka bile batmaya başladı. Gece dışarı çıkmıyorum diye tripler atıldı. Çalıştığım bir türlü kabul görmedi. Alkol alıp, sabahın köründe eve gelmem beklendi ve cebimde para olmadığı hesaba katılmadı. Allah biliyor beni asla bu konularda eksik etmedi ama gururlu bir aslan kızı olarak artık incinmeye başladım. Kendi paramla plana dahil olmak istedim, bunu da anlatamadım. Ablamlara canım sıkkın, eğlenemiyorum dedim yine olmadı ve ipler koptu. Hakkım vardı, helal ettim. Sende helal et dedim, etmedi. Sessiz kalmayı seçti. Dün arkadaş grubu olarak bir araya geldik fakat hala ben suçluymuşum gibi surat çevirdi. Gitmem hataydı zaten. Her yerden silmişim, ağlamışım, üzülmüşüm daha ne diye aynı ortama giriyorum ki? Gerek yoktu. Ve devamına da gerek yok. Benim canım yanarken, yanımda olmayanlara teşekkür ediyorum. Herkes gezsin tozsun yesin içsin ve de sıçsın. Çünkü bende sizin zor zamanınızda, size öyle yapmıştım! değil mi?

Allah hak etmeyen kimseye bunları yaşatmasın. Hayatımdaki negatiflikler bir an önce gitsin ve her şey yoluna girsin. En boktan anımda, yanımda olmasını istediğim kişiler sırtını döndü. Biri ortam merakına, biri aşk peşine. Allah hepinizin yolunuzu açık etsin. Benimkini de açsın :)

https://twitter.com/lazanyam
http://www.formspring.me/lazanya

13 Haziran 2012 Çarşamba

Küsmek nedir bilir misin?

KÜSMEK nedir bilir misin?..
Küsmek DÜRÜST'LÜKTÜR.
Çocukçadır ve ondan dolayı SAF'TIR..
YALANSIZ' DIR.
Küsmek; SENİ SEVİYORUM' dur...
Vazgeçememektir.
Beni anlatır KÜSMEK.
KIZDIM ama hala buradayımdır, gitmiyorumdur, gidemiyorumdur.
KÜSMEK; nazlanmaktır, yakın bulmaktır, benim için değerlisindir.
KÜSMEK, sevdiğini SÖYLE demektir... Hadi ANLA demektir...
KÜSMEK; umuttur, acabaları bitirmektir, emin olmaktır...

Nazım Hikmet

Okuyunca öyle çok sevdim ki, öyle samimi buldum ki sizlerle paylaşmadan duramadım.

4 Haziran 2012 Pazartesi

Arkadan ittiriyorlar!

Taktikler, yenilgiler, savaşın ardından geleceğini beklediğin barışın gelmemesi... Bunlar işte benim problemim.

Size anlatacağım bir aşk hikayem yok. Uzun zamandır da yazamıyorum bu konu hakkında. Şikayetçiyim aslında. Eski yazılarıma dönüp baktığımda, acılar ve isyanlarla karşılaşıyorum. Buraya haykıramamaktan şikayetçiyim. Bir güzel haber veremedim.

Amma şikayet ettim be yazıya başlar başlamaz!

Benim sorunum aslında şu, hayatımda güzel giden bir şeyi, yazamıyorum. Anlatamıyorum mutluluğumu. Melankoli ve isyan tarafım çok ağır basıyor. Bu da çoğu zaman hayal kırıklığı yaşıyor oluşumdandır. Mutluluğu tam anlamıyla hissedemiyorum, hissettim diyelim tarifini bilmiyorum. Ama iş, acı çekmeye, yıkılmaya, üzülmeye gelince kelimeleri şaraba bandırıp, fırına veririm. Öyle bir sunum yaparım ki...


En son yıkıldığım çok saçma bir olayı anlatacağım sizlere, 

Geçtiğimiz aylarda, arkadaşımla gece dışarı çıktık. Dans etmekten sıkılmış, dans edenleri izlemeye başlamıştım. Kafam hafiften güzel, elimde biram. Mekan bir anda, tıklım tıklım oldu. Basamak buldum ve hemen üzerine çıktım. Tam önümde uzun boylu esmer bir çocuk durdu. Sırtı bana dönük, yüzünün neye benzediğinden habersizim. Yanında 3-4 arkadaşı var. Bu da, abi gibi başlarında durmuş. Sanki şehir dışından kuzenleri gelmişte, bakın sizi Ankara gece hayatına çıkarayım demiş gibi... Elinde votka bardağı, bana çarpa çarpa sallanıyor. Alkolün bana verdiği yetki ile hafiften ittirdim çocuğu. O kalabalıkta hissetmedi bile. Kafamın bana verdiği cesaret ile daha sağlam ittirdim bu sefer. Kafasını çevirdiği anda bende kocaman bir gülümseme oldu ve 'hiii pardon :D arkadan ittiriyorlar" dedim. * Bu cümleyi en son ilkokulda, andımızı okuduktan sonra sınıflara doğru koşarken, başka sınıftan tanımadığım bir çocuğa söylemiştim. * Gülümsedi, 'Ben rahatsız ettim sanırım kusura bakma. Fakat burası çok kalabalık bir türlü nereye geçeceğimi bilemedim' dedi. Allah'ım o nasıl bir gülüştü öyle. Ben koptum tabi o sırada. Hayallere falan daldım. Tanışmışız, buluşmuşuz şuz şuz şuz da şuz. 

Ani bir hareketle, basamakta yanıma çıktı. 'Böyle rahatsız olmazsın değil mi?' dedi. Gülümsedim. Kısa bir suskunluk oldu, neden dans etmiyorsun dedi, ettim ama yoruldum artık dedim. Bende yoruldum ama bizimkiler hala sıkılmadı dedi. Kardeşlerini mi çıkarttın dedim salak gibi. İçinden öyle geçiriyorsun, çocuğa neden soruyorsun akılsız kız! Yok onlar arkadaşlarım dedi. Ben yine o ' :D ' salak sırıtmamı yaptım. Adımı sordu, okulumu, nereli olduğumu. Tabi müzik var, kafa kafaya vermişiz. Gayet güzel :) Neyse adı, Murat. Okulunu ve bölümünü sordum bende. Ne iş yaptığını da öğrendim. Sohbet tıkanınca, arada bakıp gülümsedi. Sen neden dans etmiyorsun diye, muhabbeti sürdürme çabasıyla bir soru sordum. 'Ben pek dans etmem' dedi. Sigara uzattı, içki ısmarladı. Sustuk, sallandık. Sonra da çok memnun oldum Lazanya, gidiyoruz biz dedi. El sıkışıp, öpüştük ve gitti. 

Ertesi gün Murat'ı Facebook'tan ve Foursquare'den aradım fakat bulamadım. Okulu arama kriterlerine ekledim ve yine yok. Aslında o da beni bulmak istese, arayıp bulabilirdi. Ama yapmadı. Bende ilk defa yaptığım bu muhabbeti abartmadan - abartamadan konuyu kendimce kapatmıştım. Taa ki, bu cumartesiye kadar. Yine aynı yerdeyim. Yanımda bir bay arkadaşım var. Biramı yudumlarken, tanıdık bir sima gördüm ama genelde aynı yerde tanıdık bir çok arkadaşımı gördüğüm için çabalamadım kim olduğunu çıkartmaya... Yakınlaştı, yakınlaştı. Ve MURAT. Gülümsemesi yine aynı. Tanıdım! Merhaba dedi. Elimi sıktı, öptü. Yanında yine kuzene benzer tipte bir kız. Kız beni süzdü ve sahne önüne gittiler. Sonra arka tarafa geçtiler. Gözden kayboldular. Kız elini tutarak onu sahneye çıkarttı. -nası yani sevgilisi mi bu onun!?- oldum. Sonra bütün gece kızla dans etti ve hiç durmadı. Yanımdan 1-2 kere geçti, gülümsemedi. Kızın yanına gittikçe dönüp bana baktı. Benim tadımı kaçırdı ve dans etti.

Gecenin sonlarına doğru kız ortadan kayboldu. Bu da elinde telefon bir şeyler yaptı. Ben gittim o kaldı.

Bu da böyle bir anımdır... Kaderdir. Millet gece tanıştığı adamla sevgili olur, adam sever aşık olur, bizimki ise sevgilisinin yanında selam verir, sevgilisi yokken gülümser falan... Budur benim hikayem. 




17 Mayıs 2012 Perşembe

Benim hayallerim var, kiminin vazgeçtiği şeyler...

Keşke diye başlamak istedim.

Keşke mutluluk tanımımız belli olsaydı. Mesela, çikolata yersen kesinlikle mutlu olursun. Alışveriş yaparsan mutlu olursun. Kumar oynarsan mutlu olursun... gibi gibi.

Ama tanım falan yok. Biz kızlar bir şeyi unutmak için alışverişe çıkarız. Para harcarız. Eve gelince aldıklarımızı denemeden poşetiyle beraber odanın köşesine bırakırız. Ertesi gün aldıklarımızdan bir şeyler giymek için poşeti açarız ama ne kadar sevmediğimiz, alakasız şey varsa onları buluruz. Yani o alışveriş bizi mutlu etmez. Aksine, gidip onları iade etme daha yorucu ve sinir bozucudur. Belki de mutsuzluğumuz devam ettiği için, değiştirme gereği bile duymayız.

Mutsuzken çikolata isteyen bir grup vardır. Bunun %80i pms döneminde olur. Çikolata yerken, ağlama krizine giren bir insanın parmaklarının ucundan dökülen yazıyı okuyorsunuz şuan. Neymiş demek ki, çikolata da mutluluk vermiyormuş.

Kumar örneğini vermeden geçmek daha mantıklı. Çünkü saçma bir örnek olmuş :)

Çoğu zaman, ah ulan kafamda tasarladığım adam çıkıp gelse dünyanın en mutlu insanı ben olurum diyorum. Bu istekler çoğu zaman değişiyor.
-istediğim iş olsa
-kilo versem
-maaşıma zam yapılsa
-bir arabam olsa
-evlensem
-boşanmasam
-ev alsam
-şu kredi ödemesi bitse
-bu yaz tatile çıksam

gibi gibi...

O kadar fazla var ki aslında. Hepinizin aklından geçenleri buraya yazsam, klavyeye dokunan güçsüz tırnaklarım kırılır.

Bazılarına bakıyorum, hepsi var onlarda. Benim hayallerim, onların vazgeçtikleri. Kız erkek fark etmez. Sevgiliniz olmadığı dönemlerde, çirkin kız / erkek - güzel kız / erkek çiftini el ele görüp "ah ulan" demişliğiniz vardır. Onlar birbirini nasıl o kadar sevebiliyor? Nerede tanıştılar? Acaba bu kadar mutlu görünen bir çift, birbirine güveniyor mudur? Adam kızı kullanıyor mu? Aşk yok mu aralarında? Adam kıza para mı yediriyor acaba? Bu sorular yine uzar gider. Ama cevabı asla bulunmaz.

Benim hayatımda nedense, istediklerim bir arada olmadı. İşim oldu, dana gibi oldum sevgilim olmadı. İşim oldu, zayıfladım ama sap kaldım. İşsiz kaldım, param bitti, sevgilim oldu. Sevgilim beni terk etti, iş bulamadım, evde oturup kilo aldım. Bütün kış işsizdim, parasız pulsuz. Şimdi yaz geldi. İşim var, daha maaşım yok ve tatil hakkım yok. Düşünsenize 2009dan beri tatile gitmiyorum. İnsan her seneye hayal kırıklıkları yorgunluk ve küskünlükle girerse nasıl mutlu olabilir ki? Çikolata mı yiyeyim? :) Gerçi şimdi tatil yok diye şikayet etmiyorum. Aman diyim patronlar falan blogumu biliyor :) ahahaha Blogu okuyan çoğu kişi bilir ki, ben her zaman mutlu olacağım, geçinmeme yetecek kadar maaşı olan, huzurlu mutlu bir iş ortamı istemiştir. Daha çok yeni ama buldum gibi. Evet şuan ofisten yazıyorum. İşlerimin bir çoğunu sabahtan beri başımı kaldırmadan tamamladım ve ofis hatırası olsun diye bloga minik bir iz bırakmak istedim. Patronların blogu bilmesi kötü gerçi, bıdır bıdır konuşamayacağım. Ama Allah için diyorum hepsi Dünya tatlısı. İlk başlardan beri, sanırım bu benim hayattaki en büyük şansım diyorum.

Ne babadan güldü yüzüm, ne okuldan, ne psikolojiden, ne maddiyattan, ne aşktan .... Sanırım bu iş beni kendime getirecek.

Size çok güzel haberler veren yazılar yazacağım inşallah. Heyecanlı olacak.
Mutluyum. Huzurluyum.
Bir kaç eksik var ama onlar hep EKSİK zaten.

Sağlıcakla kalın... Geleceğim yine.

https://twitter.com/lazanyam 

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Kollarımdan tutuyorlar, saçımı çekiyorlar.

Neler neler yaşadım, ne badireler atlattım. Ne mutluluklar tattım. Ne sikko şeylere üzüldüm bu kadar zaman içinde. Hiçbirinde yazmak gelmedi içimden. Belki de okunacak kadar güçlü olmadım bu zaman içinde.

Hep paylaşmak istedim. Yorumlarınızı it gibi merak ettim. Ama olmadı. Sanki kolumdan tutup, saçlarımdan çektiler. Yazma Lazanya dediler. Bilmesinler artık, üzmesinler seni dediler.

Yazamadım. Sustum kaldım. Gerçi kendi saçmalıklarıma twitter da devam ettim. Dostlar girdi hayatıma, eski aşklar depreşti ara sıra, canımı acıtanlar olduğu gibi, kalbimi kazananlar da oldu bu süreç boyunca... Hayatımın belki de en acı verici olayını yaşadım. Anlatmak, yazmak için çok zorladım kendimi ama yapamadım. Hala paylaşma konusunda sıkıntı çekiyorum.

Fotoğraflara bakıp ağladım, özledim. İçtim yine ağladım. O'nu bana sordular yine ağladım. Ve öğrendim ki, aşktan, sevgiden daha önemli bir şey var. Değer vermek... Birine değer verdiğiniz an, bitiyorsunuz. İster aileniz geçsin önünüze, ister aşık olduğunuz kişi... Fark etmez, değer verdiğiniz kişi için hepsini ezer geçersiniz. O sizin için bunu yapar mı, düşünmezsiniz bile. Neyse bu olayı sizlere ayrı bir postta aktaracağım.

Hani İstanbul'a gitmiştim. İş arama macerası yaşamıştım :) Sonunu düşünene kahraman olamaz cümlesi ile maceraya atılmış sonra da kuyruğumu bacaklarımın arasına sıkıştırıp Ankara'ya dönmüştüm. Hey yavrum hey. Şimdi ise o zamanlarda imkansız olarak gördüğüm "en sevdiğim iş" dibimde. Çok ayrıntı vermeden geçeyim, net olsun. Çok sevdiğim bir işe başladım. İnşallah devam eder. İnşallah pek çok başarılı olurum. Bendeki, ışığın görülmesi gerek artık :p ahahha Arkadaşlar süper, patronlar süper. Ama ben süper miyim, biraz zaman geçsin de görelim bakalım. Aslan burcu yanım, böyle anlarda kendini gösteriyor. En iyisini ben yapmayalım, başarmalıyım, hızlı öğrenmeliyim... Bu olmuş benim felsefem.

Arkadaşlar ile beraber aldığım alkol karaciğerimi zorlar hale geldi. Özlediklerime, kızdıklarıma, üzüldüklerime, sevindiklerime, geçmişime ve bilmediğim geleceğime içer oldum. Hep bir bahanem var. Babama mı benziyorum acaba zaman geçtikçe? Sonum olur... Nefret ederim kendimden...

İlla tribe bağlıyorum ve sanki beni kurtaracak bir olay olacakmış gibi hissediyorum. Bu belki iş olur, belki para olur, belki fırsat olur, belki de beklediğim dünyalar tatlısı hayali sevgilimin gerçek versiyonu olur :)) Kim bilir ki ... Gerçi çirkinlerin ve çirkeflerin dünyasında yaşarken böyle hayaller kurmayı bıraktım artık. Güvenmiş, sadakatmiş kimsenin haberi yok bu tanımlardan.

Çok dolmuşum be ... Daha hızımı alamayıp yazmaya devam ediyordum ki, bir sonraki posta sakladım kendimi. Uzun ara vermeyeceğim. Hazır başlamışken, yine eskisi gibi devam edeceğim.

Sizler iyi misiniz? Kesinlikle okumam gereken postlar varsa bi haber edin. Neler yaptınız, neler oldu merak ediyorum.


27 Nisan 2012 Cuma

Ankara Bloggerları Buraya!

Tam iki yıl oldu blogumu açalı. Bir çok dost edindim. Yüz yüze görüştüm, görüşemediklerimle de mailleştim mesajlaştım. Yazdıklarımızı okuduk, yorum yaptık. Bazen kızdık, bazen destek olduk. Ama bloggerlar olarak asla kopmadık.

Şehir dışında da blog yazarı dostlarımız var fakat bizler Ankaralı bloggerler olarak bu postun altında toplanalım. Bende sizi etkinliklerden haberdar edeyim. Bir çok etkinlik İzmir ve İstanbul'da yapılıyor. Neden Ankara'da da olmasın ki? Neden Ankaralı bloggerlar bu etkinliklerden yararlanamasın?

Kulaktan kulağa oynuyor gibi, bir yol izleyelim. Bu yazıma ulaşan Ankaralı bloggerlar, kendi bloglarında bunu duyurabilir ve bu yazının altında bütün Ankaralı yazarların toplanmasını sağlayabilirler.

Birçok etkinlik ve birçok sürpriz haberlerim olacak sizlere.

Blogların içerikleri önemli değil. Yeter ki, Ankara'da olsunlar. Kategorileri, etiketleri önemli değil. Her ilgi alanından olabilir.

lazanyaa@hotmail.com.tr adresinden bana ulaşabilirsiniz.
https://twitter.com/#!/lazanyam twitter adresim.
facebookta da, lazanyanın günlüğü yazdığınızda beni bulacaksınız :)


1 Nisan 2012 Pazar

Passage Ankara

Ankara'da gece hayatı kendi halinde giderken, bir mekan adı geldi kulağıma Passage. Hemde Kızılay'da. Aaa yok yok ne işimiz var orada, Sakarya caddesindeki barlarla aynıdır falan dedik ama bir gece kendimizi orada bulduk.

Müzikleri, getirdiği sanatçıları, haftanın neredeyse her günü çıkardığı kaliteli gruplarıyla, güler yüzlü çalışanları, kaliteli alkolü ve içeride sağladığı güvenlik şartlarıyla başarılı bir yer. Bu zamana kadar Pazar hariç neredeyse her gün gittim ve her zaman kalabalıktı. Her zaman çalışanlar güler yüzlüydü. Gidenler yazımı okuduklarında, bu dediğime belki şaşıracaklar ama kapıda duran arkadaşlardan çoğu kişi şikayetçi. Çünkü içeri girip giremeyeceğiniz onların iki dudağının arasında :) Haklılar ama ya, haftasonlarını düşünsene 1000kişi belki de daha fazlası ile yaz kış demeden muhattap olup, içeri alıyor bin bir tane sarhoşun çilesini çekiyorlar. Özel hayatlarını saymıyorum bile. Bence kapıdan çok şeker ve anlayışlı insanlar. Sadece güler yüzle kolay gelsin diyin, emin olun her iki tarafta mutlu olacaktır.

Gelelim alkol ve dansın birleşimine. Çıkan gruplardan Fresh en sevdiğim. O kadar cici insanlar ki, hepsi mütevazi. Öyle totosu kalkık insanlar değiller. Gerçi Passage çalışanları da öyle. İlgililer, sevimliler, ukalalıkları yok, arkadaş canlısı süper insanlar.

Gündüz zengin ve uygun fiyatlı yemekleri varmış. Tadına bakamadım gerçi henüz ama en yakın zamanda gündüz de gitmeyi planlıyorum. Havalar da düzelmeye başladı oh mis.

Merak ederseniz bir bakın derim http://www.passagepub.com/. Facebookta da sayfaları var ve aktif olarak kullanıyorlar. Dergilerini de kapı girişinden temin edebilirsiniz.

not: Bu yazıyı yazmamın sebebini de söylemek isterim, hep şikayet formları doldururuz, kötüleriz ve etrafa yayarız. Fakat bu sefer ortada güzel bir şey var. Onu da tebrik edip, yaymak istedim. Umarım daha da iyiye giderler ve daha güzel yazılar yazdırırlar herkese.

30 Mart 2012 Cuma

Ben değil, o benim ağzımın içine bakmalı.

Bu saatte alkollüyüm evet. Neyi dert edip, yine ne salaklık peşindeyim bilmiyorum ama içtim işte. Bir şey anlatmak için girdim bloga. Anlatıp hemen çıkacağım. Neler oluyor bu sikko hayatımda da yazmıyorum. Aslında daha çok mutluyum ama mutluluğumu paylaşamadığımı farkettim.

Seviş, öpüş ve hoşlan. Bu da yetmezmiş gibi güzel vakit geçir iyi anlaş. Tamam ee? Takılıyor muyuz? Sevgili miyiz? Bu ne bohem. Ve ne gerek var. Neden kimse net olmuyor?

Adama derler, lan bu kız kim diye. Neler hissediyorsun diye.

Ben erkeğin ağzının içine bakmam arkadaş. Benimle aynı anda bunları hissediyorsa, zaten bir isim koymaya gerek bile yoktur. Minicik bir kelime olmuş, "canım"ı ile ağzını ayırıp diyemiyorsa ben o adama yol veririm. Ben aceleci kızım. Benim yazdığım bir kitap olacaksa eğer, içinde "zamana bırakalım" cümlesi olmayacaktır emin olun. Herşey net. Kafası karışık olan siktir olup gidecek, bi de gelip benim kafamı karıştırmayacak. Yavaş derler adama. Sonra da işte böyle siktir ederler.

Kendi kafası ile hareket edemeyen adamı, adam yerine koymazlar işte böyle. Neyse ya ben ona mı içtim yoksa başka bişeye mi anlamadım ama yazıyım dursun dedim.

https://twitter.com/lazanyam

http://www.formspring.me/lazanya

20 Mart 2012 Salı

Playstation oynayan, maç izleyen ve rakı içen kızı severiz derler.

 PS oynayan, maç izleyen ve rakı içen kızı severiz derler ama nerede maç salak, rakı sofrasını bozup meyve suyu yudumlayan kız varsa sevgililer. 

Cidden böyle. Ben rakı severim, ağzımla içerim. Sohbetim iyidir. Ps oynamaya bayılırım. Çok iyi oynayamasam da öğrenmeye açığım. Tam bir taraftarım. Slogan bilir, maç takip ederim. Ayy aşkitom bugün dizim var hadi maçı kapatalım da, diziyi açalım demem. Demem de, ne boka yarıyor? Anca kanka gibi adamlarla maç izliyorum amk. Geçen Gs-Fb maçında adamın teki kızı almış gelmiş yanında, karı bır bır bır susmadı. Çocuk maça odaklanamıyor. Kızda sürekli kah kah gülüyor. Ulan zaten gergin bi maç ben orada saçımı başımı yoluyorum ama sapım. Hatunun elinden tutup gidiyorlar. Bende çantamın sapını....

Öyle erkeksi bi tipim de yok ama ben anlamıyorum arkadaş. İlla vik vik kız mı olayım? Tamam şefkat var, anaçlık var, ilgi alaka bi haylice, salağa da iyi yatarım ama ben anlamıyorum cidden. Taş gibi herif görürsün, rakı sofrasına oturursunuz hep beraber. Yanındaki kız "ay ben alkol almıyorum şarap kadehinde vişne suyu içebilirim hihiihih" yapar. Maç izleyeceklerdir, adam birasını sigarasını cipsini almıştır önüne, yanındaki kız "ayy yanımda sigara içme, kahve yaptım içer misin?, aşkom dizim var maçın tekrarını izlersin nolurr hadi kanalı değiştirelim" der.

İlla süzük salak, mal, idiot mu olmak lazım? Nedir yani derdiniz ben anlamadım? Bence biz kızlar ne istediğimizi biliyoruz ama siz bilmiyorsunuz.

Tamam sövesim gelmişti, rahatladım. Dağılabiliriz.

https://twitter.com/lazanyam - http://www.formspring.me/lazanya

19 Mart 2012 Pazartesi

Hayatımın bir anası olsaydı, onu da bu çocuk sikerdi.

3-4 yıl oldu çıkaramadım hayatımdan, blogu da onun için açtım. Onun için ağladım. Yeri geldi onunla güldüm ama hep canımı acıttı. Hepimizin yok mudur hayatında, ağzına sıçan ama it gibi sevdiği biri? Yoktur belki de. Ama bende var. Canımı acıttı. Gelecek beklemedim ondan. Evlilik aklımın ucundan geçmedi. Sevgili olmayı hiç düşünemedim. Zaten yeterince karışık ve anı anını tutmayan biraz da güvenilmez. Sevdim işte. Aşık olmadım ama. Kapıldım.

Senelerce küs kaldık, yine geldi. Ve biz yine sevgili olmadık. Sarıldık, ağladık, vurduk, kırdık, öptük. Hiç kopamadık. Onun hayatında başkaları oldu, benim hayatıma başkalarını soktu. Kendimden ödün verdim, demek ki çokta oturmamış kişiliğimi onun için yerle bir ettim. O ne mi yaptı? Her seferinde gönlümü aldı. Sonra yine gitti. Bense o saçma düşünceden hala kurtulamadım. " doğru adam " Öyle bir adam yok sanırım. Ya da ben yanlışım baştan aşağı. Anlamadım.

Sırf ondan kurtulmak için, kendimi birine bağlamaya alıştırmaya çalıştım o da olmadı. Yetmezmiş gibi, gidip onunla içti sohbet etti, arasını yaptı ama benden konu bile açmadı. Üzerine bana whatsapp'tan yazdı. " aşık oldum lan ".

Kalbimin o an atışını anlatamam size. Yeni yeni idrak ediyorum. Yine canım acıyor, yazarken bi kaç damla gözyaşım düşüyor. Ama olsun bu da geçecek. Hem onunla olamayacaksam, o neden başkası ile olmasın ki? Ben ne istiyorum hala bilmiyorum. Kavga ettik az önce, yine canımı acıtacak cümleler kurdu. O'nun için son kez ağladım. Konuyu da kapattım. Zaten Pera'nın annesi dün fal baktığında söylemişti, son bir gözyaşın kalmış diye. Haklıymış. Bitti diyordum ama bugün bitti.

Yazıya başlarken böyle biteceğini planlamamıştım ama demek böyle olması gerekiyormuş. Bende isterdim daha güzel şeyler yazmak. Ama kaderimden öteye gidemiyorum. İşin garibi öyle büyük, imrenilecek bir aşk yaşayacağıma inanıyorum ki, bazen kendim bile buna şaşırıyorum.

takip için, https://twitter.com/lazanyam

22 Şubat 2012 Çarşamba

İstifa Noktasına Gelen Kızın Dramı - part I

İşimi kusursuz yapmaya çalışıyorum. Sonuçta eğitimini aldım ve bu yönde çalışıyorum. Neden başkaları, bunu şöyle yapsana, bak şöyle yapmalısın diye düzeltmeye çalışırlar? Benim iki elim var ve ben onların işlerine karışmıyorum. Her dakika yüzümün şekli değişiyor, anları anlarını tutmuyor. Angry birdsten farkım kalmadı amk.

Gerizekalı sarı sürtük, sen misin benim patronum? Sana yardım etmek benim görevim bile değilken, 5 işten 1inde aksaklık çıkınca neden düzeltiyorsun beni? Sen yanlış yapıp benim zamanımı aldığında ben sesimi çıkarıyor muyum? Ayrıca neden çıkarayım ki, bunu hep yapmıyorsun sonuçta, arada olur öyle insanlık hali diye düşünebiliyorum ama sen bunu neden beceremiyorsun ve günümün psikolojimin içine sıçıyorsun. Enerjimi emiyorsun!

Hele sen odun patron, çubuk yutmuş gibi yürüyüp yavaş hareket ederken cool olduğunu mu sanıyorsun? Söyleyeceklerini söyleyip, daha konuşma bitti mi anlamadan neden telefonu kapatıyorsun? Üç kuruş veriyorsun diye mi bu hakkı kendinde görüyorsun?

Ve sana gelelim tek kaş, sana yüz vermedim diye mi bütün bu tavırların? Eee o zaman neler yapıyorum izle. Fazla muhabbet, tez ayrılık getirirmiş derler ya doğruymuş. Bu ofiste de bu senin için geçerli.

Beni çıldırttınız lan bugün. Daha regl bile olmadan size dayanamıyorsam, bir hafta sonra ne bok yiyeceğim. Onca işin arasında internete girdim ve iş başvuruları yaptım. İyi bir yer ile görüştüm bugün ya da yarın gideceğim. Bakalım olumlu geçerse, sizi göt gibi bırakmayı planlıyorum. Allah'tan hayırlısı. İşsiz kalmak dert, işe girmek dert. Ne bok yicem bilmiyorum. Aldırmamam lazım ama ben aslan burcuyum bazı şeyler gururuma dokunuyor. Takdir edilmeyi beklerken, şuursuz yetkisiz insanlar tarafından uyarılıyorum. Mutlu ve huzurlu olacağım bir iş yeri istiyorum çok mu?!

20 Şubat 2012 Pazartesi

Eskiden kızlar anneleri gibi yemek yapardı, şimdi babaları gibi içiyorlar.

Neler oluyor emin değilim. Aslında kendimi bütün olarak ele aldığımda çok iyiyim. Parçalara bölüp, inceleyelim dersek biterim. Ele alınacak bir şey kalmaz. İyi kötü bir iş buldum ve daha bir ayımı doldurmadan daraldım bile. Aslan burcu olduğum için böyleyim sanırım, kariyer ister ama üşenir. Gezmeyi, lüksü pek sever ama tembeldir. Vay anasına işte o benim.

Bütün hafta, cumartesi günü gelsin diye çalışıyorum. Cumartesi öğlen işten çıkıp ya eve geçiyorum, ya da arkadaşlarımla bişiler yapıyorum. Akşam eve geçip bir güzel hazırlanıyor ve her zaman gittiğimiz yere geçiyoruz. Yabancı müzik çalan, itiş tepiş bir yer. Tabiri caizse, it gibi içiyorum. Kusuyorum bazen. Masaların, koltukların üzerine kadar çıkıp dans ediyoruz. Yorulmak bilmiyorum. Çabuk sarhoş olmak için, aç karna gidiyorum. Yoksa orayı, müziği ve insanları çekemiyorum.

Aklıma gelmeden yapamıyorum, haftada sadece bir gün bu kadar içmem acaba beni alkolik yapar mı? Ben alkolik mi oldum?

16 Şubat 2012 Perşembe

Seviyorsan kal. Yarın ölebilme ihtimalim var.

Yarın; sesimi duyamacağın kadar uzak olabilirim mesela.


Dokunamayağın, göremeyeceğin, soramayacağın, kızamayacağın, kırılamayacağın, inanamayacağın..

Bir kez daha benimle gülemeceğin,

Gözlerini kaçıramayacağın..

Tüm cümleleri söyleyip isteyip de susamayacağın..

Aynı sokaktan geçemeceğimiz, aynı şarkıyı dinleyemeyeceğimiz, kavga bile edemeceğimiz,

Kal diyemeyeceğin,

Ayrılamayacağın, hatta gidemeyeceğin kadar yok olabilirim.



Seviyorsan kal. Yarın ölebilme ihtimalim var.

13 Şubat 2012 Pazartesi

Ofisten dedikodular

Merhabalar. Uzun zamandır yazamıyorum ve sizin yazdıklarınızı okuyamıyorum. Twitterdan yazdığınız kadarı ile neler olup bittiğini anlamaya çalışıyorum.

Benim hayatım iş, gezmek ve ev olarak devam ediyor. İş yerinde 3. haftam bitti. Bu 3 hafta içinde en az 5 kez istifa etmeyi düşündüm. Ertesi sabah ise, bu fikrimden vazgeçtim. Bana soğuk davranan patron, düzeldi. Diğer yaşl gıcık olan ise, sinirimi bozmaya devam ediyor. Dengesiz sarışın var bir de, o ise hala dengesiz. Sinirimi bozduğu günün, ertesi sabahı ona günaydın demiyorum ve o gün içinde benimle muhabbet etmeye çalışıyor. Totosu havada. Ama karşısındaki, lazanya.

Bu hafta çok zor geçti. 2 haftadır hastayım. Bu da yetmezmiş gibi, Ankara'da yolların kapanmasına sebep olan kar beni daha da sinir etti. Yolların kapandığı haberini 15:00da alan patronlar, bizi 17:55te çıkarttılar. Normalde zaten çıkma saatimiz 18:00. Hadi erken çıkıyoruz demesinler mi! Neyse ben yine 18:00da çıktım. Yoldan ne otobüs ne dolmuş ne de taksi geçiyor. Bütün seferler iptal edilmiş. Bi 10dk bekledikten sonra ertesi gün istifa etme kararı alarak tam 1 saat 15dk o karda yürüdüm. Ağlayarak tabi... Zaten hastayım bir de soğukta o kadar yürüyünce aklımı kaçırdım resmen. Neyse ki, bir arkadaşımın oturduğu semte yaklaştım. Allahtan aklıma geldi. Aradım ve onlara sığınıp, sığınamayacağımı sordum. Kabul ettiler sağolsunlar :) Orada biraz ısındıktan sonra arkadaşım beni almaya geldi. O ne gündü dedim. Ve sabaha istifa etmekten vazgeçtim.

Bu iş bana iyi geldi çünkü. 3 kilo verdim, psikolojim düzeldi. Para kazandım. Daha ne olsun değil mi?

Ofisteki 2-3 kişiye bakmazsak, diğerleri çok dengeli ve iyi insanlar maşallah.

not: bu yazıyı cumartesi yazmıştım ama yayınlayamadım. bu da böyle bir şey işte :)
öptüm sizi! :*

4 Şubat 2012 Cumartesi

İş yerinde yazılan, ilk posttan selamlar.

Cumartesi 07:00de uyanmak ve 08:15 mesai saati olan işe, 08:32de gelip imza tutanağı imzalamak nasıl bir duygudur bilir misiniz? - haa unutmadan, bi de bugün yarım gün. 15:00e kadar buradaym amk - öhümmm!

Bu psikoloji ile yazmaya devam ediyorum. Ofiste ilk haftamı bitirdim. Güzel geçiyor fakat işe başladığımın 5.günü mesai saatimi yarım saat arttırdılar. Yüz yüze görüşmeden hemde. Herkese dağıtılan kurallar kağıdı ile bunu bildirdiler. İş görüşmesinde ben size öyle mi yaptım lan? Bende hiç sorgusuz, yine 08:30da geliyorum. Sorarlarsa söylerim, biz bu şekilde anlaşmadık. O zaman bende ay sonunda farklı maaş isteyeyim, nasıl olur?

Ulan var ya, çalışmak bi dert çalışmamak bi dert. En güzeli ya koca parası, ya baba parası :p hahah İt gibi çalışıp aldığım para zaten çok komik. Çekilecek çile mi bilmiyorum ama bugün gizlice başka bir yere iş görüşmesine gideceğim. Bakalım belki oranın şartları daha iyidir. Gidip görüşmem lazım. Bir ay deneme sürecinde kararımı vermem gerek. Burası soğuk. Ankara'nın en soğuk semtlerinden birisi. Daha iki gün önce hasta oldum, hala kendime gelemedim. Aslında yine dır dır yapmak için gelmiş gibi olmayayım. Güzel şeylerde var. Ofiste yemekler harika, insanlar iyi, huzurlu, çoğu genç. Benim özel hayatım, karışık. Bu sefer cidden karışık hemde. Ne yaptığımı çok iyi biliyorum emin adımlar atıyorum ama sonuç pek planladığım gibi olmuyor :) Kötü de, olmuyor ama şaşırtıyor. Fazla derine inmeden anlatma kararı almıştım kendimce. Zor tutuyorum kendimi. Gitmezsem, yazarım. Bu nedenle, gitmeliyim.

Öptüm sizi.
Twitterdan takipte kalın. - lazanyam

-Aaa unutuyordum bi de bişey olursa, mail atın. lazanyaa@hotmail.com.tr

27 Ocak 2012 Cuma

Çocukluğumuzdan selam getirdim.

ÇOCUKLUĞUMUZDA....

 Bizim çocukluğumda Annelerimiz çalışmazdı.
 Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
 Hatta Babamın bile anahtarı yoktu. Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi.
 Her yere birlikte giderdik, zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki.....

 En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
 Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
 Cafelerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık.
 Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya, zıplaya yürüyerek gelirdik.
 Servis falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi.
 Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlara koyar oyuna bile dalardık.
 Annelerimiz bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi.
 Mahallemizdeki teyzeler Annemiz gibiydi. Susayınca girer evlerine su içerdik.
 Ya da pencereden bize bir sürahi bir bardak uzatırlar, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik.
 Kısacası evine gidip gelen ...ki ; sadece çişi gelen giderdi evine)
 elinde mutlaka yiyecekle dönerdi.
 Anneleri o arada çocuğuna verdiği şeyden bizlere de gönderirdi.
 Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu.
 Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın
 üstüne koyar oyun bitince geri alırdık.
 Çok garip ama kimse almazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
 Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi....
 Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı.
 Sonra kavgalarımız da öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir  bilmezdik bile,
 asla kanla falan da bitmezdi, en fazla saçlarımızdan çeker,
 hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna dalardık.
 Birbirimizin suyundan içer, elmasına diş atardık.
 Misket oynamaktan parmaklarımız kanar yine de mikrop kapmazdık.
 Azar işitip, acillere taşınmazdık.
 Düşerdik ekmek çiğner basarlardı alnımıza, oyuna devam ederdik.
 Röntgenlere, ultrasonlara girmezdik.
 Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim.
 Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki.
 Komşumu tanımıyorum
 ama evinin camında, temizliğe gelen kadını haftada bir görür kolay gelsin der konuşurum.
 Onun dışında orada kim oturur hiç bilmem.
 Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece ;
 bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
 Evlerimiz var, içinde yaşayan yok.
 Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok.
 Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl
 vitrinler, girip çıkan yapay insanlar...
 Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..

 Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız,
 onlara dede, nene diye hatırını soran çocuklarımız yok oldu.
 Ben kapılarında ' vale ' lerin, ' bady ' lerin beklediği yerlerden hep korkmuş çekinmişimdir.
 Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp,
 taksidini bitiremediği arabanın anahtarını,
 hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana.
 Benim değildir bu kültür.  
 Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder. Nedir bunlar?  
 Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
 Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
 İyi de neden böyle olduk ?  
 Biz mi istemiştik? Yoksa birileri mi böyle istedi...... .

 'Her toplum hakettiği gibi yönetilir'' derler ya, hakettiği gibi de yaşar diyelim mi ?
 
 Kim yazmış bilmiyorum. Taa uzaklardan bir selam gibi geldi bana.
 Üzerimde kalmasın, o yüzden "sana" gönderiyorum. Umarım seninde üzerinde kalmaz bu selam;
 sen de başkalarına gönderirsin.

24 Ocak 2012 Salı

Bunu bilmelisiniz diye düşündüm

Az çok nasıl kabus bir yılı geride bıraktığımı biliyorsunuz. Zaten bir çoğunuzda bana katlanmakla kalmayıp, destek oldunuz. Canınızı yerim lan :)

Yarın ilk iş günüm millet. Şans dileyin bana :) Şeytanın bacağını kırdım sonunda.

İçimde de bi kıpırtı var aman aman maşallah şimdilik anlatmıyorum sonraya kalsın.

2012 benim yılım. Öptüm sizi.